11 Ağustos 2014 Pazartesi

Rüzgara Üfleyiş

Dün yine bir siyaset hengamesi yaşandı Türkiye'de. Önceki seçimlerin aksine hır gür olmadı. Kazanan kazandı kaybeden fair play çerçevesinde kazananı tebrik edip her şeyi sineye çekti. 

Buraya kadar tamam. Ancak bana asıl ilginç gelen şey ne biliyo musun? 

Artık bir umut belki kazanırız ümidiyle ortalarda dolanan, önceleri " enseyi karartmayın olum. Hiçbir şey belli olmaz." tarzı düşüncelerle ruhuna endorfin şırıngalayan kişileri neredeyse hiç görmemiş olmamız. Yani açıkçası ekmel beyin seçileceğine fütursuzca inanan tek kişi yine ekmel beyin kendisiydi dediğimizde abartmış olmayacağız.

Bakın daha da ilginç olan şeyler söyleyecem şimdi.

Şimdi siz ekmel beyin zaten seçilemeyeceğini kesin olarak bilen bu insanların niye bu adama %38-39 oy verdiğini merak etmiyorsunuzdur kesin Allah bilir. Ama merak etmelisiniz. Edeceksin güzel kardeşim edeceksin. Paşa paşa edeceksin. Gel buraya kaçma.

Senden olmayana zulmedip, ruhunu incitmemek için merak edeceksin. Ha eğer etmiyorsan da gönül rahatlığıyla ben müslümanlardanım diyemezsin sayın kardeşim diyemezsin. Önce bunu bir bileceksin.

Düşünsene adam kazanamayacağından emin ama yine de o adama oy veriyor.

Bak yobaz kardeşim. Özellikle sana yazıyorum bu yazıyı. Çünkü sen bu kitle içerisindeki en gırtlağı sıkılası adamsın. Sen varya isimle dalga geçersin, yıllardır aradığın kokuşmuş kimliğini kendi parti sempatizanlarından aldığın iki şak şakla naylondan yapılmış bir karakterle harman edersin. Sen var ya oturduğun yerde okey oynarken liderin laf etti diye hiç tanımadığın insanlara küfredersin. Hoşuna gitmiyor diye kendi düşüncenden olmayan insanları yine kendin gibilerin huzurunda hedef gösterirsin. Sen o kadar çirkinsin ki bu kişi çok yakınındaki bi kişi bile olabilir. Sen, facebookta, twitterda fikir özgürlükçüsü kesilip, başka fikirdeki adamların üzerini bir kalemde çizersin. Çünkü bu sensin yobaz kardeşim. Ve sen çok çirkinsin. 

Söylediğim gibi bu güruh, parti seçmeni içerisindeki iğreti bir güruhtur. Ve bunlar genelin imajını lekeler. Ancak genele hamledilemezler. Taşa atılmış tohumdur bunlar tabiri caizse. Farabi'ye göre nevabittirler.

Bu insan azmanlarına, bu neandertallere nefret kustuktan sonra asıl meseleye gelmek istiyorum sayın kardeşlerim.

Erdoganın neden sürekli kazandığı ve neden hiç kaybetmeyeceği konusuna değinmek istiyorum biraz da.

Bir kaç gün önce steve jobs'un bir konuşmasını dinliyordum. Gece üç civarı falandı. Tam uyudum uyuyacam bir mesele açıldı. IBM'(dünya'nın en büyük bilgi teknolojileri şirketi.) le alakalı bir soru soruldu. Muhabir, jobs'un en güçlü rakibi olduklarını, aralarında kıyasıya bir rekabet olduğunu bildiğinden manalı manalı sordu sorusunu. Gıcık edecek ya hani. Adamların fıtratında var aziz kardeşlerim.:))

Neyse lafı çok dolandırdım.

Adam "IBM'nin pazara girmesi apple için korkutucu oldu mu?" diye sordu. Çünkü IBM'nin 30 milyar dolarlık, apple'ın da 1 milyar dolarlık bir şirket olduğunu biliyordu.

Jobs, tabi ki olduğunu ancak ilk ürünlerinin sıradan bi şirketi batırabilecek derecede berbat olduğunu söyledi. Ancak IBM'nin piyasaya dahiyane bir yaklaşımla yaklaşarak kurtulduğunu ifade etti.

"Dahiyane bir yaklaşım...." 

Bakın bunu da bir dahi söylüyor.

"Başarılarının birçok insanın menfaatine olmasını sağlamışlardı. Sonunda onları kurtaran da bu oldu."

Bugün kahvehanelerde pişpirik oynayan Remzi dayıya da sorsan, Nişantaşı kafelerinde halkı aşağılayan fûlarlı zibidiye de sorsan Tayyibin seçimi nasıl kazandığını bi çırpıda söyleyiverirler sana. Evet aynı şeyi söylerler.

Derler ki:

"Adam halkın dilinden anlıyor. Onlarla aynı dili konuşuyor."

Mesele zaten nasıl kazandığı değil. Nasıl devam ettirebildiği.

Bugüne kadar gelmiş hiçbir siyasi parti 17 aralık sürecini bu denli kârla atlatamazdı. Hatta bırak kârla atlatmayı, anında tekmeyi yerlerdi.

Oysa hepimiz şahit olduk ki o iş öyle kolay olmuyormuş arkadaş. İki iki daha dört.

Bir kesimde soğuk duş etkisi, diğer kesimde bayram sevinci. 

Yani güzel kardeşim senin anlayacağın vatandaş elini vicdanına değil cüzdanına koydu. Ordan baktı olaya.

Sen hâlâ hırsız de, soyguncu de. Kim takar. Adam işini almış, arabasını almış, krediyle de eve girmiş... Şimdi bu adam, ne yaptıklarından kendilerinin de haberi olmayan muhalefet partilerine mi güvenecek.. Adam stabil ekonomi istiyor. Bu adam sen ne dersen de o tarafı karanlık görecek sayın kardeşim. Tüm sahip olduklarını yitirirken görecek kendisini. Her ne kadar başka parti geleneğinde yetişmiş olsa bile.

Psikoloji'de buna uzaklaşma-yaklaşma çatışması deniyor.

Partiyi belki sevmezsin ama yapacak da bir şey yoktur. Para kazanmayı da, suya sabuna dokunmadan huzurla hayat merhalelerini nihayetlendirebilmeyi de istersin.

Çünkü sen bu toprağın insanısındır ve tepki göstermen için anca yumurtanın kapıya dayanmasını gerekiyordur.

Yazımı bir şiirle bitirmeyi çok isterdim ama malesef hiç yeri ve zamanı değil.:) Umarım belli noktalarda bir fikir verebilmişimdir. Huzursuzluklar, beklentiler, nasıllar, niçinler hakkında..

Dediğim gibi; Türkiye' de (şu anı moment alarak söylüyorum), bir seçim üstüne seçim kazanan bir parti(%50) var, bir de artık iyiden iyiye enseleri karartmış bir kesim(%50) var. 

Ve Hemingway'in de dediği gibi "çanlar kimin için çalıyor." çok merak ediyorum.

Haydin selametle..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder