1 Aralık 2013 Pazar

Patlıcan

2013'te Irak'ta toplam 7000 insan, sunni-şii çatışması gibi bayatlamış bir sebepten dolayı öldü. 

Haberlerde, pazarlarda artan patlıcan fiyatları kadar bir süre ayrılmadı bu haberlere. Fonda çalan Amelie filminin müzikleri falan.. Ali Kırca sırıtarak ayağa kalkar ve son haberini sunmanın neşesiyle bitiriş konuşmasını yapar..
Neyse..
Herhangi bir duyarlılık oluşturulmasına izin verilmedi kısaca. Yani en azından zerre kamuoyu oluşturulmadı. "Bakalım bu hafta hangi ünlümüz kapılarını kanalımıza açtı." haberleri gibi toplumsal yararı gözeten haberler daha bir sevildi. ;))

Ne bileyim herhangi bir alanda gerçekten yeteneği olmayan itici suratlı adamların, gelip evin sevimli çocuğunu oynayarak yetenek yarışmalarında yetenek değerlendirmeleri yaptıkları programlarından daha önemli görülmedi bu haberler. 

Oyun zekasını soyunma odasında çıkartmış futbolcuların olduğu, komik bir şekilde büyük sıfatı yakıştırılan takımların, maçlarıyla coştuğumuzda, uğruna kavgalar edilen sembollerin birer poşet olduğu, spor yorumları tek problemimizmiş gibi aksettirilirken, internetten normal bir arama yapmaya çalışırken bile, birden erotik bir reklamın temel hassasiyetleri hiçe saydığı bir düzenle sınanırken, kendini girdaba kaptırma fikrine bağlanarak, pozitif enerji seminerlerinden fırlayan müptezel bir dindarlıkla "iyiyi düşün, kötüyü görme Mustafa!! Aaaayyy içim daraldı." mantalitesini giyinen düşünce dünyamız, boğazımızdaki balgamı söktürmek için, kendimizi öksürmeye zorladığımız hallere benziyor. Sonrasında rahatlıyorsun ama kurtulmak istediğin şey pis bir nesne olarak nitelendirğin bir şey.

Neden?? Soruyorum bunu. Cidden. Bi yamuk yok soruda..

Duyarlılıklarınızın ayarlarıyla oynamanızı istiyorum biraz.

Yok yok şeyi kastetmiyorum. Hani vardırya... 
Falanca yer için bağıranlar, burası için nerdeydiler geyiği değil benim yaptığım. Bu muhabbet da baydı çünkü.

Ciüüüü..

Kayışı mı koparttınız lan?? Uzun bi cümleydi ama anladınız siz.


Gerçekten istediğim şey; insanlara nasıl düşünmeleri gerektiğini söylemek değil. Böyle bir şeyi istemek gerçekten büyük bir aptallık olur. Dayatmanın her türlüsü bir çeşit aptallıktır. 

İstediğim şey; göstermek istediğim bir gerçeği, algıların huzuruna çıkartabilmektir. 
Mümkün oldukça çok insana ulaşıp dikkatlerini kısa süreli meşgul etmek gerçekten istediğim bir şeydir. 

Hem işin "nasıl" kısmını  insanlara söyleyenler, onlara düşünme fırsatı vermeyenlerdir. Üstelik yorumlar, hep bir tarafa aidiyet içerdiğinden insanların çoğu bir kaç cümleye bile dayanamadan yazıyı okumaktan vazgeçeceklerdir. 

Ben bu bloga yazmaya başlayalı bir hafta olmadı. Blog istatistikleri gerçekten de çok fazla fonksiyon içeriyor. Bloga kaç kişi girdiğini, hangi browserları kullandıklarını, hangi ülkelerden tıklanma aldığını... kısaca bir sürü fonksiyon... Kısa süre içerisinde sözlüklerdeki arkadaşlar ve twitterdaki arkadaşların sayesinde 16.000'den fazla kişiye ulaşabildiğimi farkettim. İnsanlar gerçekten okuyorlar. Belki beğenmiyorlar, belki taraf buluyorlar, belki eleştiriyorlar ama okuyorlar. Çünkü ben şunu farkettim ki kendi iyi niyetli düşüncelerini uygun bir üslupla ifade etmeye çalışan insanlar, gerçekten kendileri gibi kişilere ulaşabiliyorlar. Bir sürü mail alıyorum. "Güzel ifade etmişsin." diyen de var, "şöyle bir yan da var." diyerek kendi düşüncesini ifade eden de, yazıları farklı bulduklarını söyleyenler de. Ama ne hikmetse daha hiç olumsuz bir eleştiri almadım. Çok ilginç. Bu hiç olmayacağı anlamına gelmez ama işin ilk kısmında olumlu yönde eleştirilerle teşvik edici arkadaşların varlığını görmezden gelmek büyük nankörlük olur. Dedimya.. Yazı, okuyacak adamı kendi seçiyor. Bence insanlar kötümser olmayıp hala nitelikli okurların var olduğuna kendilerini inandırmalılar. Açık kalplilikle söylüyorum, iyi ve zehir gibi zekaya sahip insanlar tarafından okunmak ve yapıcı geri dönüşler almak, parayla elde edilemeyecek kadar hoş bir tecrübe.
İşin kilit noktası göstermek istediğiniz ne varsa uygun bir şekilde aktarmak ve sonucunu okura bırakmak. Evet, konuyu askıda bırakmak. 

Ateistleri bilirsiniz. Çok sabit fikirli adamlardır. Sizin haklı olduğunuzu düşünerek delilli melilli konuşmanızla onların kendi düşüncelerine daha da bağlılık göstermeleri doğru orantılıdır. Sen ne dersen de adamlar inanmamaya fokuslu. 
İşte onlara bile bir düşünceyi sorgulatmanın yolu, algılarını kısa süre de olsa bir gerçeğe çekip sonra çekip gitmektir. Ben buna tohum saçma diyorum. Şimdiki son teknolojiyi bilmem ama eskiden tarlayı sürdükten sonra çiftçilik yapanlar, bellerine taktıkları keselerden tohumları alıp yumuşak toprağa atarlardı. İşte bunu kastediyorum. Bir düşünce etrafında dönüp durarak uygun bir üslubu bulamayanlar tarlayı sürmeyip te tohum saçan adam gibiler. Kimi tohum taşa düşer, kimisi de çalılara takılır. Ne çiftçi memnun olur ne de toprak. 

Bu yönde olmak istediğim; tohum ziyanına tahammülü olmayan o uyanık çiftçidir.

Haydin selametle.


1 yorum:

  1. Selam dostum bana ulaşır mısın?

    mail:ahmetakgun685@gmail.com

    YanıtlaSil