11 Ağustos 2014 Pazartesi
Rüzgara Üfleyiş
23 Temmuz 2014 Çarşamba
Sancı
15 Temmuz 2014 Salı
Gürültü
11 Mayıs 2014 Pazar
Akıl Yangını
Eğer ben şöyle olursam, şunu başarırım, böyle olduğum için bunlar oldu vs. gibi...
En azından süreğen yaşamında elde etmek zorunda olduğu birtakım şeyleri olan insanların muhakkak yaptığı bir şeydir bu. Farketsek de farketmesek de bir takım hareket ettiricilerin dürtüklemeleriyle kazanımları elde ederiz.
Bilgiyi, parayı, oyunları, cedelleri, eşi ve hatta kumarı bile...
Birtakım düşünce iteleyişleriyle elde ederiz.
Arkasında sosyal yaşantılarımızdan öğrendiğimiz bilgi birikintilerimizle gizli bir şekilde yönetir bizi bu dürtüler.
Bazen dilimizin ucuyla söyleriz, bazen içimizden geçiririz, bazen hissederiz, bazen sezeriz, bazense hiç umursamıyor gibi görünsek de zebercet bir tavır takınırız falan filan..
Ama her gün gerçekleştirdiğimiz temel ihtiyaçlarımız kadar duyarsızlaşmışızdır bu konuya.
Kendimize bizi ne harekete geçirir diye çok nadir sormuşuzdur.
Çünkü ya var olan potansiyelle kazanıyoruzdur ya da kaybedişin derin üzüntüsüyle kendimizi yiyiyor bitiriyoruzdur o sıra. Ruhumuzu meşgul etmek için her türlü enstrümana sahibizdir işte.
Bir de üstüne küreselleşme dedikleri kesin, mutlak doğruları bayağılaştırıcı ve yozlaştırıcı mantalite dünyaya kitle iletişim araçlarıyla hakim olmaya yüz tutunca herkes kendi inancını sığ bir gelenek kalıntısı olarak görmeye başlamasın mı? En dindarı bile bu derin taarruzla abandone olur.
Tuhaf olan küreselleşme, postmodernite gibi akımlarla birlikte geniş bir özgürlük ortamına kavuşuyormuşuz gibi görünsek bile bu özgürlük içerisinde bir köleden farksız oluşumuz. Kendi doğrularımızı oluşturup, savunmaktansa sadece onay aldığımız taraflarımızı geliştirmemiz. Yoksa yalnızlığa itilmekten korkmamız..
Oysa herkes eskinin kralları gibi özgür seçim yaparken ancak ayakları zincirli, gemilerden indirilen köleler kadar da çaresiz.
Bize engel olan ne? Gelenek deyip burun kıvırdığımız, kocakarılara, boynu eğik ihtiyarlara mal ederek kendimize yakıştıramadığımız, yüz ekşittiğimiz inancımız mı?
Bize varlık aleminde her şey olabilme imkanı veren bu mücevheri nasıl da kirli bir beze sarıp bataklıklara gömdüğümüzü farkedemiyor muyuz?
İnancını yaşayanların bile dalga unsuru ya da daha fenası gösteriş budalası olarak lanse edildikleri bir gerçekliğin kıyı şeritlerinde geziniyoruz.
En dindarların bile samimiyetini kaybettiği bir yere doğru gidiyoruz.
Yaşantılarımız, yiyecek, içecek, kıyafet, seyahat, dostluk, aile vs. gibi tükettiğimiz her şey gibi tükeniyor; Hızlı ve donuk bir şekilde.. Renksiz ve rutubetlice..
Anları kaydetme derdimiz, o anları iliklerimize kadar yaşama arzumuzun önüne geçti.
netice???
Mutsuzuz.
Bir insan mutsuz olduğu bir şeyi niye yapar ki?
Belki bedavaya doyurabildiği iştahlı egosundan!! Belki de davranışlarına hareket kazandıran o gizli dürtülerinden... Kim bilir...
27 Mart 2014 Perşembe
Şüphe
1 Şubat 2014 Cumartesi
Din olmadan ahlak olur mu sorunsalı
17 Ocak 2014 Cuma
Abese İrca
Örn: Adam gider, der ki; Tanrı'nın madem her şeye gücü yetiyor, o halde kaldıramayacağı bir taş yaratsın da biz de görelim.
Tam bi iki ucu boklu değnek afedersiniz.
Çünkü diyelim ki tanrı bunu yarattı. O zaman kendi gücünü sınırlandırmış olmaz mı? O halde niye yaratsın ki? Çünkü tanrı olmasının sebebi, her şeye gücünün yetiyor oluşudur. Çelişkiyi hissettiniz değil mi?
11 Ocak 2014 Cumartesi
Burası Türkiye!!
Burası Türkiye!
Karpuzla çay içenlerin,
Ayranlı bardakta kola tüketenlerin diyarı.
Burası Türkiye!
Binalarında illa kaçak bir katın olduğu,
Havaya ateş açarak sevinenlerin diyarı.
Burası Türkiye!
Muavinden soda isteyenlerin,
Düşüp yaralanan çocuğuna bir tokat daha atanların,
Akşam ezanında onların adlarını sokaklarda çınlatanların,
Polisi görmedikçe kırmızıyı takmayanların diyarı.
Burası Türkiye!
Saati kalkacağı saatin bir saat öncesine kuranların,
Kalkana kadar 70 defa erteleyenlerin,
Beş liraya güneş gözlüğü satanların diyarı,
Burası Türkiye!
Matematiği sevmeyenlerin zekasını sorgulayanların,
Kışın sobaya 5000 soruluk soru bankası atanların,
Şenlik deyince bundan sadece konser anlayan üniversitelilerin,
Parmak arası terlik fetişisti turistlerin diyarı.
Burası Türkiye!
Sebzeyi yemeyip buzlukta saklayan annelerin,
Reçel yapıldığı için doğru düzgün meyve yiyemeyen çocukların,
Sebepsizce eşiğe ayakkabıyla basamayanların,
Yıkanmadı diye balkona çıkamayanların diyarı.
Burası Türkiye!
Eğitim sistemi adına denekleştirilenlerin,
Köy somunu bulunan petrol ofislerinin,
Arkasında 'Allah nazarlardan korusun!' yazan Murat 131'lerin,
'Gel gel! Su ılıkmış.' diyen şakacıların,
Közü değiştirmeyen çakal nargilecilerin,
Gece yolculuklarında uzunları fütursuzca açanların o ıssız diyarı.
Burası Türkiye!!
Son sınıflara 'şimdi sen nolcan?' diye soranların,
'Heeeaaıı...' İle ' Heeeaaıı...' ları duruma göre değişenlerin,
Bir tır yükü aşkın tarifini yapmaya çalışan yalnızların biricik diyarı.
İronisi bitmeyen güzel ülkem.
Türkiye.