13 Aralık 2013 Cuma

Hacı Medeniyet Kuruyoruz Gel

Selam.

Bugün size fırında portakallı ördek nasıl pişirilir anlatmayı çok isterdim. Ancak hazmı kolay olmayan başka şeyler anlatmayı tercih ettim.

Mükellef bir sofranın şişkinliğini bir maden suyuyla giderebilirsiniz belki ama yıllardır bize yutturmaya çalıştıkları yalanlarla şişen beyninizin ve yavaş yavaş körelen kalbinizin gazını alabilmek için ne yapabilirsiniz ki?

Tüm ideolojilerin üstünde olan bir ideoloji var kardeşler. Günlük hesaplaşmaların, kof kıskançlıkların, bitmek bilmeyen mutluluk arayışlarının üstünde olan bir ideoloji var. Benden ve benden öncekilerden, senden ve senden sonrakilerden daha değerli olan bir ideoloji var. Görmezden geldiğimiz bir ideoloji var. Bütün izmlerin çaresizliklerinin başladığı yerde ortaya çıkan bir yaratıcı var. Onun bize çizdiği bir istikamet var. Mutlak özgürlüğü elde edeceği güne dek insanların özgürlüklerini kısıtlayan bir özgürlük yaratıcısı var.

Bu yüzdendir ki; İnsan nefsine hakim olduğu müddetçe özgürdür.
                                     *  *  *
Düşman, bir örümcek hassasiyetiyle ağını örüyor yavaş yavaş. Biz ne yapıyoruz?

-Ne yapalım be hacı dayı? Oturuyoz işte öyle. Çay içiyoz.
  
Bugüne kadar en çok kafa patlatılan, en çok çözüm üretilen sorun olmasına rağmen medeniyetimizin topallamasına, taklitçi bir eziğe dönüşmesine mani olunamıyor bunu hiç düşündünüz mü?  

Engelleri bir bir dizip neler döndüğünü ve düşmanın kim olduğunu size göstermeyi çok isterdim. Ama bunu yapmak acınası bahanelere sarılmana sebep olacağından böyle bir şey yapmıyorum. Çünkü değişim ve dönüşüme zorunlu olan medeniyetler düşman araştırmasına girmezler. 

Bir kere senin, düşmanı olmayan bir medeniyet olmadığını bilmen yeterli değil midir?

Bir kere düşmanı olmayan bir topluluk, medeniyet midir? 

Bir kere düşmanı mağlup etmenin en iyi yolu kendini yükseltmek değil midir?

Bilemiyorum. 

Herkes bir yerlerde bir çapanoğlu olduğunu bilir ve bu yönde karşı duruşunu dile getirir ve hepsi de kendi cephesinde haklılık payına sahiptir. Sorun da budurya... Neyse.

Şu bir gerçek ki böylesi yüksek düşünceler evlerde ailecek tartışılan bir zemin bulamazlarsa sadece kişilerce haklı olunan statik bir konu olmaya devam edeceklerdir.

Şu da bir gerçek ki müslümanlar modern dünyadan etkileniyorlar ve hem de kısa sürede. Düşünce dünyalarıyla oyun oynandığı yetmiyormuş gibi lümpenlerin çoğunluğunu oluşturduğu aydın ve akıl önderlerinin tasallutuna maruz kalıyorlar.
Düşünceler itibarsızlaştırılıyor. Yüce ideallerimiz, kendimize has erdemlerimiz, bizi biz yapan cazibelerimiz elimizden alınıyor. 

Örneğin mehdi iddiasında bulunanlar türüyor ve ittihadı islamı savunuyor. Aklı selim açıklamalar yaparak insanlar için en geçerli kurani fikirleri söylüyor. İzleyin yahut twitlerini okuyun, bana hak vereceksiniz. Gözünüzü programlarındaki cinsel objelerden alabilirseniz eğer konuşmalarında esas olmamız gereken hali dile getirdiklerini görürsünüz.

Sizce neden dışa sapkınca bir imaj çizen bozuk itikatlı bu kişiler, bizim düşünce orjinlerimizi ağızlarına alarak itibarsızlaştırıyor? 
  
Neden bu kutsal çağrıları ve en aklı selim çözümleri dile getirme ihtiyacını bu şizofrenler dile getiriyor?

Çünkü bir şeyi kesin bir şekilde itibarsızlaştırmanın en mükemmel yolu, onun aptallar tarafından dile getirilmesini sağlamaktır hacılar.

Hiç etrafınızdaki bir denyodan kamu spotu içerikli bir mesaj alıp da ciddiye aldığınız oldu mu?

Hep söylenilegelmiştir. İnsan sevmediğinden öğrenemez. Yani semediğiniz, bir kötülükle ilişkilendirdiğiniz kişilerden doğruyu söyleseler de bir şey öğrenemezsiniz. Mesela bugün akpartili muhafazakarların büyük çoğunluğunun siyasi görüşleri, chp mantalitesinin siyasi görüşlerinin tam tersi vaziyette. Bu yüzden abdnin Ortadoğuda gerçekleştirdiği her halta sessiz kalmaları ve yok
saymaları bu yüzden. Chplilerin büyük çoğunluğunun siyasi görüşlerinde de durum bu yönde. Onlar da akpartiye kulaklarını tamamen kapatmış vaziyetteler.

Doğruyu yanlış bir ağız söyleyince otomatikmen kabul etmiyoruz. Durum bu.
  
İşte hacılar..Geçelim bu konuyu.

Değişim denen nane teknolojiyle falan olmaz. Çıkarın kafanızdan bu imajı. Değişim, düşünce bazında olur ve bu, esas engellenmeye değer şey olarak kabul edilir.

Ortaklaşa herkesin kabul ettiği fikir, eksik olan yanımızın özgüven eksikliği olduğu. Evet, %100 doğru bu. Ama düşünce zaafiyetinden kaynaklanan bir özgüven eksikliği bu. Öyle bir özgüven kazanılmalı ki medeniyetimiz diğer medeniyetleri kendisine meftun kılan bir cazibe merkezine dönüşmeli.
Size çözümün yakışıklı bi adamdaki ve güzel, hoş bir bayandaki iştah uyandıran "cazibe" olduğunu söyleyerek tuhaf bir çözüm önerisinde bulunmuş olabilirim belki, ama yabancı düşünce tasallutlarından kurtulup aydınlanma çağının belki de en masum ve en öz ibaresi olan kendi kafasıyla düşünme cesaretini gösteren bireylerin buna kendiliğinden sahip olduğunu bugünkü mevcut durum gösteriyor zaten. 

Hala dinin kıyıda köşede kalmış konularını birbirine dolaşmış telefon kulaklığı gibi can sıkıcı, saçma sapan dertlerle gündeme getirme uğraşı, manevi dünyamızın yüceliğini ve coşkunluğunu yitirmemize sebep oluyor. Din denince akla yok sırat köprüsü kaç metre olacak, yok mehdi nerede zuhur edecek, yok 4 eşlilik, yok cinsellik falan filan zart zurt geliyorsa beynelmilel ortamda kusursuz medeniyet inşasını nasıl güçlü temellere oturtabiliriz ki? Çağın vebası olan yozlaşma virüsüne yakalanır, bağıra bağıra çıktığımız yolu bahanelerle terkederiz. 

Size Fight Clup filminde dek geldiğim bir sözü tekrarlamak istiyorum kırmançiler. İlginçtir tam da bu konuyla ilgili: 
  
"İnsanlar bunu her gün yapıyor. Kendileriyle konuşuyor, kendilerini olmak istedikleri gibi görüyorlar. Ama onların bunu devam ettirecek cesaretleri yok."

Tam da bizi tarif ediyor Tyler reiz. Chuck Palahniuk, tespitin kralını yapmış yine he? Ne dersiniz? Zaten bizi en iyi yabancılar tarif eder değil mi? Kendi içimizden çıkanlara karşı peşin hükümlüyüzdür çünkü. Bu sözün yanına Metin Şentürk yazsaydım gülerdiniz de mi? Siz varya siz. Merak etmeyin lan ben de gülerdim. Komik olurdu cidden he? :)) 

Gırgırı bir yerde hakikaten güzel söz lan.

Neyse şamatayı kesip bitiriyorum. Demokrasi, postmodern falan diycem şimdi.

Demokrasi ile ülkemize de yavaş yavaş gelen postmodern çizgide herkes herkesin dini yaşantısına, yaşam hakkına saygı gösterir ve bu da tüm dinleri, manevi yaşamı destekleyici bir unsura, sadece inanılan birtakım mitlere çevirir beyler. Yani inandığın dinin tek gerçek din olduğunu söylediğinde karşındaki herif sana saygı duyar ve "sana göre öyle" der. Sana inanmak zorunda değildir çünkü, sana güzel şeyler söylemek zorunda değildir hacı abi. Çünkü zemini kaypak olan bir düzende dans etmek bunu gerektirir. Dans edebilmen tanınman için yeterlidir. 

Kaypak bir zeminde filizlenip boy atmak, dala budağa kavuşmak BİRLİK olmayı gerektirir gardaşlar. Dünya bu doğrultuda gidiyor artık. Birlik olup gerçekten inandıklarını eşgüdümlü olarak söyleyen toplumlar, dünyanın direksiyonuna yapışabiliyorlar anca. Yoksa bu kurtlar sofrasında sana su yok su! 

Sosyolojide hokkalı bi söz vardır. böyle katmerli bi söz.
der ki: Dinamik olmayan toplumlar değişimin önündeki en büyük engeldir. 

Dinamik topluluklar her daim değişime açtır ve eleştiriler de değişimi tetikleyen cinstendir.

Var olanla yetinip her türlü yeniliğe kendini kapatmış toplumlar tıpkı damaktaki yara gibidir. Yani hiç var olmamalıdır. Var olup da can sıkmamalıdır. O dil oraya sürekli gitmemelidir aga. O kadar! 
  
Yer altından sevgilerle gangalar. Mucuk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder